Gilindire’nin nüfus yapısı ve halkının gelir kaynakları hakkında elimize geçen ilk yazılı belge, Vital Cuinet’nin 1891 yılında Paris’te Ernest Leroux tarafından basılan La Turquie d’Asie adlı eserinin 2.cildidir. Burada yazar şu bilgileri vermektedir: «Bu küçük kasabanın nüfusu sadece 210’dur ve halkın hemen hemen hepsi Kıbrıs ya da Alanya’dan göçüp gelen Rumlardır.»
Tanin Gazetesi yazarlarından Ahmet Şerif 1910 yılında Gilindire ile ilgili olarak şunları yazar:«Halk İslam ve Rum'dur. Rumlar daha kalabalıktır. İki taraf birbirleriyle pek güzel geçiniyorlar, diyebilirim ki, burası bir birlik örneğidir.»
Her iki yazarın da belirttiği gibi Türklerin ve Rumların birlikte yaşadığı küçük bir yerleşim yeridir Gilindire. 1900’lü yılların ilk çeyreğinde zaman zaman ezan, zaman zaman çan sesinin duyulduğu bu ilçe merkezinde, bir tarafta uluslararası bağlantıları olan, ekonomik yönden daha güçlü, ev ve tarla sahibi, ticaret ve sanat yaşamını elinde tutan Rumlar, diğer tarafta dünyaya kapalı, hayvancılıkla uğraşan, hayvansal ürünler ile tabiatın sunduğu keçiboynuzu, meşe palamudu gibi orman ürünlerini toplayıp satan çoğunluğu göçer Türkler.
Tanin Gazetesi yazarlarından Ahmet Şerif 1910 yılında Gilindire ile ilgili olarak şunları yazar:«Halk İslam ve Rum'dur. Rumlar daha kalabalıktır. İki taraf birbirleriyle pek güzel geçiniyorlar, diyebilirim ki, burası bir birlik örneğidir.»
Her iki yazarın da belirttiği gibi Türklerin ve Rumların birlikte yaşadığı küçük bir yerleşim yeridir Gilindire. 1900’lü yılların ilk çeyreğinde zaman zaman ezan, zaman zaman çan sesinin duyulduğu bu ilçe merkezinde, bir tarafta uluslararası bağlantıları olan, ekonomik yönden daha güçlü, ev ve tarla sahibi, ticaret ve sanat yaşamını elinde tutan Rumlar, diğer tarafta dünyaya kapalı, hayvancılıkla uğraşan, hayvansal ürünler ile tabiatın sunduğu keçiboynuzu, meşe palamudu gibi orman ürünlerini toplayıp satan çoğunluğu göçer Türkler.
Rumlar, liman çevresinde otururlar. Yapı ustası, demirci, kalaycı, fırıncı, ayakkabıcı, fes kalıpçısı, boyacı, berber, meyhaneci hepsi onlardan. Bazı Rum tüccarlar, Kıbrıs’tan fasulye tohumu getirip yarıya ektirirler. Sonra da ürünleri dışarıya pazarlarlar. Kasabanın tek değirmeni de onların elinde. Liman çevresindeki çok sayıda mağaza da Rumlara ait. Göçerlikten yerleşik düzene geçmeye çalışan Türkler, Hacıbahattin’in batısında büyük bir köy kurarlar, adına da Purgulu derler; tarım ve hayvancılıkla geçinirler. Dağlık yörelerde yaşayan göçebe halkın hayvansal ürünleri ile tabiatın sunduğu keçiboynuzu, meşe palamudu gibi orman ürünler kasabaya getirilir, Rumlar tarafından dış pazarlara satılır.
O günleri bizlere nakledebilecek kişiler bulduk ve anımsayabildiklerini aktarıyoruz:
"Çarşının içinde hiç Türk evi yoktu; batıda Bakkaloğulları’nın, Ortada Gilli Hüseyin’in, doğuda ise Şerif Mahmutların evi vardı. Çarşının içi hep Rumlarındı. Papaz çanı çalınca, kadınlar ellerinde mum kiliseye giderlerdi. Yapı ustası, boyacı, berber, demirci, kunduracı, fes kalıpçısı, kalaycı hep onlardı. Rum ustalar evlerde kireç kullanırlardı. Soğuksu’daki değirmenin yanındaki iki katlı evin ilk katını Toma yaptı. Toma yapı ustasıydı ama işi gücü antika aramaktı. İkinci katını sonra ben yaptım. Gilindire’de Kaymakamlık binası ve postanenin bulunduğu burunda, yolun solunda tek katlı çok büyük bir ev vardı. Sahibi Narko. Soğuksu’daki değirmen de Narko’nundu. Narko tüccardı.Türklerden aldıkları malın karşılığını altın lira ile öderlerdi, kağıt para da yeni çıkmıştı ama genelde sarı lira kullanılırdı. Jandarma karakolunun bulunduğu bina Bandeli’nindi. Bandeli tüfekçi demirciydi. Ali Kiya, Kuyu Gediği’nde tarlanın içindeki kireçli yapıda bulduğu paradan ikisini Bandeli’ye göstermiş. Bandeli hemen satın almış ve ‘daha varsa getir’ demiş. Ali Kiya kalan paraları da satmış. Bandeli paraları aldıktan sonra ortadan kayboldu. Olay duyulunca, Hükümet geldi, kapısını kilitledi. Daha sonra Muhtar Fettah Kiya, bazı adamlar ve jardarmalar Bandeli’nin evinde ne varsa alıp Gülnar’a maliyeye götürdüler.
Babamın bir Rum arkadaşı vardı. Benli kalaycı. Gidecekleri zaman merkebi ile bir kat yatağı bize bıraktı. Cumhuriyetin ilanından sonra gittiler, ben o zamanlar galiba 15 yaşlarındaydım."1326 (1910) Gülnar doğumlu ALİ KESKİN
Babamın bir Rum arkadaşı vardı. Benli kalaycı. Gidecekleri zaman merkebi ile bir kat yatağı bize bıraktı. Cumhuriyetin ilanından sonra gittiler, ben o zamanlar galiba 15 yaşlarındaydım."1326 (1910) Gülnar doğumlu ALİ KESKİN
"Narko zengin bir tüccardı. Her köyde bir adamı vardı. İlibas’ta Hacı Efendi; Şomur’da Deli Halil; Söğüt’te Hüsül Ali; Arı Obası’nda Kır Halil Kiya; Yeni Yörük’ye Azgınoğlu M. Ali Efendi. Bu adamlar köylerinden davar, bal, yağ, salep ve çeft alıp gelip Narko’ya satarlardı. Ticaret sarı lira ile olurdu. Soğuksu’daki değirmen onundu. Ayrıca İskele’de burunda güzel kocaman bir de evi vardı. Rumların gidişini biliyorum. Gidiş tarihlerinden emin değilim ama herhalde 15 yaşlarındaydım." 1326 (1910) Gülnar doğumlu MUSTAFA BÜYÜK
"O günlerden aklımda kalanlar, Narko, Berber Petro, Toma, Bandeli ve Petro’nun güzel kızı. Berber Petro, Kiyaoğlu’nun dükkanın sahibiydi, orada ayakkabıcılık yapardı. Çok güzel bir kızı vardı. Baloğlu’nun şimdiki evinde otururlardı. Rumların Gilindire'yi terk edecekleri günden bir önceki akşam, Deli Halil ile Tahsin kızı kaçırmak istiyormuş. Durumdan haberdar olan Petro, tahtalardan küçük bir sal yapıp kızını ona bindirerek evindeki sarnıca sarkıtmış. Kızcağız gecenin karanlığında büyük bir korku içinde sabahın olmasını beklemeye başlamış. Kızı kaçırmaya gelen gençler tüm evi aramış taramışlar ve eli boş dönmüşler evlerine. Sabahleyin kızı balkonda görünce de çok şaşırmışlar. Narko zengindi ticaretle uğraşırdı. Karşıdaki burunda, deniz kenarında kocaman bir evi vardı. Soğuksu’da değirmen işletirdi. Yörükler yağ, peynir, deri, meşe palamudu satardı ona. Narko da yelkenli ile dışarıya gönderirdi. Bandeli, Karakolun sahibiydi, Toma ise duvar ustasıydı.» 1907 Gülnar doğumlu AHMET GÜLÜM.
"Hacıfili, Fasile, Bandeli, Narko, Toma, Navıklı, Yorgi, Heleni, Benli, Kör Kalıpçı aklımda kalan Rumlar. Kör Kalıpçı fes yapardı. Toma’nın fırınları vardı, ben ona odun satardım. Bir eşek yükü odun 40 paraydı. Toma aynı zamanda duvar ustasıydı. Narko tüccardı. Burunda evi vardı. Soğuksu’daki değirmen de onundu. Kıbrıs’tan fasulye getirir ya satar ya da yarıya ektirirdi. Ambarı vardı Narko’nun. Oğlu Sava namussuzun tekiydi. Bizim erkekler Seferberliğe katılınca buradaki kadınlara kızla sarkıntılık ederdi. Balıktaşı’nda dinamit atacakken geç kalmış ve dinamit elinde patlamış. Yorgi benim dükkanın eski sahibi. Yorgi kasaplık yapardı. Kızları vardı. Kızlarından birine Kalaycı Hacı sarkıntılık etmiş . Yorgi de onun dizine bir iğne batırmış, Hacı da topal kaldı." Gülnar 1327 (1911) doğumlu HASAN ALİ SAZAK
"Köyyeri’nde oturuyorduk. Yorgi adında bir demirci ustası komşumuzdu. Oğlu Anestos arkadaşımdı. Seferberlik’te altı yaşındaydım. Diğer Rumlar Köyyeri’ne alışverişe gelirlerdi. Bandeli diye çok iyi bir demirci ustası vardı. Babam ondan bir orak satın aldı. Eskidi ama hâlâ elimizde. Narko vardı, zengin tüccardı, değirmeni vardı. Ben Yorgi’yi çok iyi tanıyorum. İzmir’e Yunanlılar çıkartma yapınca buradaki Rumların onlara casusluk yaptığı söylenirdi. İzmir bizim elimize geçince, o taraflardaki Rumlar göçmeye başlamıştı. Yorgi babama 'Bu göç işi bir gün bizim de başımıza gelecek' diyordu. Yorgi gitmek istememişti. Babama 'Beni sakla' diyordu. Tarihi pek hatırlamıyorum. Yeni delikanlıydım, daha askere gitmemiştim Rumlar göçtüğünde. Tek bir gemiyle akşam üstü yola çıktılar.» Gülnar 1327 (1911) doğumlu M.ALİ SALMA (YUSUF MEHMET)
"Merkez camiinin önündeki çeşmeyi Rumlar, Jandarma karakolunun yanındakini ise Türkler kullanırmış. Akşam üzeri Türk kadınları, ellerine testilerini, helkelerini alarak çeşmeye suya giderlermiş. Sırası gelen suyunu doldurup evine dönermiş. Sona bir ya da iki genç bayan kalınca, Rum delikanlılar kadınlara laf atıp sarkıntılık edermiş.
Bu olaydan utanç duyan ve kendine güvenen bir babayiğit Türk, çeşmenin üst tarafındaki çalının içine gizlenmiş ve gözetlemeye başlamış. Sona kalan genç kıza iki üç Rum genci sarkıntılığa başlayınca, saklandığı yerden büyük bir hışımla fırlayan Türk, bir yumruk birine, bir tekme ötekine, Rumları yere sermiş. Nasıl olduysa Rumlardan biri kalktığı gibi, Türkün hayasını tutup olanca gücüyle sıkmış ve Uzun Irza Efendinin kardeşi acılar içinde kıvranarak yere düşmüş ve oracıkta hayatını kaybetmiş." (CEMİL AZGIN)
Bu olaydan utanç duyan ve kendine güvenen bir babayiğit Türk, çeşmenin üst tarafındaki çalının içine gizlenmiş ve gözetlemeye başlamış. Sona kalan genç kıza iki üç Rum genci sarkıntılığa başlayınca, saklandığı yerden büyük bir hışımla fırlayan Türk, bir yumruk birine, bir tekme ötekine, Rumları yere sermiş. Nasıl olduysa Rumlardan biri kalktığı gibi, Türkün hayasını tutup olanca gücüyle sıkmış ve Uzun Irza Efendinin kardeşi acılar içinde kıvranarak yere düşmüş ve oracıkta hayatını kaybetmiş." (CEMİL AZGIN)
"Çarşıya girerken, solda deniz kenarındaki bakkal dükkanı Ayıalanlı Camız Şükrü’nündü ve Şakir çalıştırırdı. Üst katta köşk vardı, Aslan Efendi’nin köşkü. Aslan Efendi zengindi. İki Arabı vardı; ata binip bir yere gitse, Araplar da atlarına biner onu takip ederlerdi. Ayrıca hatırlı birisiydi. Bir gün Rumun biri Aslan Efendi’nin tam evinin önünde yüzüyormuş. Burada karı kız var neden yüzüyorsun diyerek çekmiş tüfeğini, basmış saçmayı. Rum yaralı vaziyette kaçmış. Aslan Efendi’ye soru sual yok tabii." (AHMET GÜLÜM)
Mustafa B. Yalçıner
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder